Sosyal Medya

Güncel

İlber Ortaylı: II. Abdülhamid 19. yüzyıl Avrupası’nın Bismarck tipi diplomasisini sürükleyen devletlulardan biriydi

‘Hall’ fetvasını kaleme alan Şeyhülislam Mehmed Ziyaeddin Efendi, Talat Paşa tarafından zorlanarak bu fetvayı yazmıştır. Yine de bizim siyaset bilimi literatürümüzde, ilk defa profesör Ümit Hassan’ın dikkati çektiği üzere ‘hall’ nedenleri arasında ‘istibdat’ sayılmaz.



II. MeÅŸrutiyet’in ilanından sonra bir yıl bile geçmeden baÅŸkentteki avcı taburları isyan etti. BaÅŸlarında zabit yoktu. Ä°stanbul’daki 1. Ordu padiÅŸahtan ne bu isyanı bastırmak için ne de ilginç bir geliÅŸme olarak isyancıların baÅŸlattığı mektebli subay katliamını önleme amaçlı baÅŸkente yürüyen Hareket Ordusu’na direnmek için bir emir almadı. Yakın tarihimizin en karmaşık olayıdır. Bu olayı yargılayabilmek için verilerin azlığı nispetinde de büyük spekülasyon yapılır.

İstibdatsız ‘Hall’DERVİŞ VAHDETİ
Avcı taburlarının isyanını “Volkan” gazetesi ve DerviÅŸ Vahdeti’nin kışkırttığı, kendisinin Ä°ngiliz ajanı olduÄŸu veyahut padiÅŸahın bu olaya göz yumduÄŸu ve medet umduÄŸu tekrarlanır. Bütün olayın padiÅŸahın bilgisi dışında doÄŸup geliÅŸen bir isyan olduÄŸu veya bir komplo tertiplendiÄŸi de söylenir. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nu Ä°stanbul’da padiÅŸaha sadık olan 1. Ordu’nun bastırması çok güç olmadığı halde padiÅŸahın neden emir vermediÄŸi de muamma.

 

MECLÄ°S-Ä° MÄ°LLÄ°-YÄ° UMUMÄ°
Neticede Hareket Ordusu’nun yaklaÅŸtığı ve YeÅŸilköy’e girdiÄŸi sırada Mebuslar Meclisi ve Ayan üyelerinin bir kısmı oraya giderek orduyu karşıladı ve YeÅŸilköy’de ilk defa olarak Meclis-i Milli-yi Umumi halinde toplandılar. Bu deyim yerindedir, tarihimizde ilk defa geçmektedir. Meclis tarafından Hareket Ordusu desteklenmektedir. PadiÅŸahın ‘hall’i üzerine (tahtan indirilmesi konusunda) bir karar alındıysa da gizli tutuldu. ‘Hall’ fetvasını kaleme alan Åžeyhülislam Mehmed Ziyaeddin Efendi, Talat PaÅŸa tarafından zorlanarak bu fetvayı yazmıştır. Yine de bizim siyaset bilimi literatürümüzde, ilk defa profesör Ãœmit Hassan’ın dikkati çektiÄŸi üzere ‘hall’ nedenleri arasında ‘istibdat’ sayılmaz. Çünkü Ä°slam hukukçusu ‘istibdat’ı Latincedeki ‘dictatura’ gibi zorunlu halde üstlerinden bir sıfat ve becerildiÄŸi takdirde bir meziyettir.

Ä°stibdatsız ‘HallÂ’SELANÄ°K’E SÃœRGÃœN
Hareket Ordusu avcı taburları dışında ciddi mukavemetle karşılaÅŸmadı. BaÅŸkente hâkim oldu ve komutanlığı üstlenen Mahmud Åževket PaÅŸa gayet sert tedbirler, Divan-ı Harbi Örfi’nin toplanması ve idam kararları vermesiyle asayiÅŸi saÄŸladı. 1909’un 27 Nisan günü padiÅŸaha Meclis-i Milli’nin teÅŸkiline dikkat ettiÄŸi üzere Osmanlı milletlerinin hepsini temsil eden bir heyet Meclis’in ‘hall’ kararını bildirdi. Arnavut Esad PaÅŸa Toptani, Yahudi mebuslarından Emanuel Karasu (Carasso), Ermeni mebuslarından Aram, Bahriye feriki Laz Arif Hikmet’ten oluÅŸan heyet Abdülhamid’e ‘hall’ edildiÄŸini bildirdiÄŸinin akÅŸamına padiÅŸahın ÇıraÄŸan Sarayı’na çekilme teklifi de kaale alınmadı. Selanik dışında Alatini Köşkü’nde mecburi ikametine karar verildi. Ailesinden yakınları ve maiyeti ile ta Balkan Harbi’ndeki çekilmeye kadar burada oturdu.

 

ARZU ETMEDİĞİ SAVAŞ
II. Abdülhamid’in Selanik’te Alatini Köşkü’ndeki ikameti onun açısından son derece sıkıntılı bir zamanı kapsar. Bu sıkıntılı üç yıl boyunca da zamanın meselelerini mütalaa imkânı buldu. Dışarıyla teması ve ziyaretler son derece de sınırlıydı. 1 Kasım 1912’de Alman sefaretinin SMS Loreley gemisiyle Beylerbeyi’ne nakledildi. Beylerbeyi’ndeki ikameti onun 1918 Åžubatı’ndaki ölümüne kadar sürdü. Arzu etmediÄŸi bir savaÅŸ, ilanını tasvip etmediÄŸi cihat fetvası gibi olayların onun halet-i ruhiyesine uymadığı görülüyor.

İstibdatsız ‘Hall’BİSMARCK DEVLETLUSU
II. Abdülhamid 19. yüzyıl Avrupası’nın Bismarck tipi diplomasisini sürükleyen devletlulardan biriydi. Korkunç savaşın çıktığı dünyada diplomasi meslek ve tekliflerine pek iltifat etmeyen Ä°ttihat Terakki erkânı aniden ona müracaat etmeye baÅŸladı. Zaman zaman çok acı tenkitleri yanında bazı mütalaalarını da bildirdiÄŸi gerçektir. Galiba Talat PaÅŸa’nın ziyaretini hoÅŸgörüyle karşılamamıştı. Birinci Dünya Savaşı, 19. yüzyıl monarklarının ve devlet adamlarının tasvip edeceÄŸi bir yol deÄŸildi. Bu savaşı Kayzer Wilhelm gibi hükümdarlar, Rusya’nın Sergey Sazonov’u gibi hariciye nazırları ve bunlara benzer Fransız, Alman devlet adamları ve Winston Churchill gibileri sürüklemiÅŸtir. Eski dünyanın yıkılışını gözleyenlerin içinde herhalde bu gidiÅŸata başından karşı duran ama çaresiz kalan II. Abdülhamid’di. Çaresizlikte zamanın çılgınlığı, yeni Türkiye’nin bilgisizliÄŸi ve kendi uzun saltanatından kalan bazı etkiler de rol oynamıştır.

ASIL MESELE NİTELİKLİ ÖĞRETMEN
BU hafta içinde bir demeç veren Türkiye Özel Okullar DerneÄŸi Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Nurullah Dal, Milli EÄŸitim Bakanlığı’nın 2018 bütçe rakamlarını deÄŸerlendirmiÅŸ. Diyor ki: “Yeni okul açmak için ayrılan bütçe rakamları ikili eÄŸitime son verilmesi kapsamında deÄŸerlendirilebilir. Böyle düşündüğümüzde yetersiz bile gelebilir. Sadece Ä°stanbul’a ayrılan kaynaklar bile yetersiz. Ancak fiziki mekân saÄŸlamanın yanında Türkiye’nin asıl halletmesi gereken mesele nitelikli öğretmen yetiÅŸtirmektir. Türkiye’deki okullar arasındaki nitelik farkı ancak kendini mesleÄŸine gönülden adayan öğretmenler ile kapanabilir. Bunun için öğretmenliÄŸin maddi-manevi statüsünü yükseltmemiz gerekiyor.”

AYÅžE ABLA OKULU
Burada bir noktayı okuyuculara açıklamak gerek: Türkiye Maarifi çok uzun zamandır yelkenleri suya indirdiÄŸi için kürekçilere güvenen bir kaptan durumundadır. Özel okullar, öğrenci başına bakanlıktan bir tahsisat alıyor. Ne var ki bu tahsisat teknik eÄŸitimde veya dar gelirli çevrelerde iÅŸ görmeye pek yeterli olmadığından eÄŸitim harcamalarında miktarı pek düşünmeyen veya çaresizlikle kabul eden hali vakti yerinde olanların devam ettiÄŸi özel okullar pıtrak gibi artmış vaziyette. Hatta zincirleme ÅŸube açanların varlığı ortada. Bunun nereye gideceÄŸi önemli bir soru. Özel okul eÄŸitimine karşı deÄŸiliz. Ama özel okul yeni bir yöntem geliÅŸtiren, realist eÄŸitimci kadroların elinde çok yararlı olabilir. Batı’da örnekleri görülmüştür. Rusya Ä°mparatorluÄŸu’nda örnekleri görülmüştür. Bizde ise MeÅŸrutiyet’ten sonra ortaya çıkmıştır. Sâtı el-Husrî’nin, bu Halepli mütefekkirin baÅŸlattığı ‘Yuva’ anaokulu kendisinden kırk yaÅŸ küçük kız kardeÅŸi Neriman Hızır tarafından ‘AyÅŸe Abla Okulu’ adıyla Ankara’da açılmıştı. Yararı malumdur. Merhum büyükelçi CoÅŸkun Kırca’nın babası Mehmed Ali HaÅŸmet Kırca disiplini ve lisan öğretimiyle tanınan ‘Yeni Koleji’yle şöhretli özel okul kurmuÅŸtu. Osmanlı döneminden Hacı Ä°brahim Efendi’nin okulu olan Darüt-Talim’i sayabiliriz (ki bu okul ortaokul öğrencilerine hızla Arapça, Farsça öğretmesiyle tanınır, hızla tercüme yapanlardan biri de eski maliye bakanlarından Ali Fuad Efendi (AÄŸralı) idi.

Ne var ki bugünkü eÄŸitim düzenimizdeki özel okulların Avrupa, Çarlık Rusyası, Ä°ran ve Osmanlı imparatorluklarındaki örneklere benzemesi zor görünüyor. Demeçteki ‘asıl meselenin öğretmenin niteliÄŸi olduÄŸu’ ise malumu ilandır. Nitelikli öğretmen yetiÅŸtirme iÅŸini Mustafa Necati sistemini yıkarak yer ile yeksan ettik. EÄŸitim Enstitüleri 1970’lerdeki politikacı kurnazlığıyla ortadan kalktı. Herkes haklı olarak Köy Enstitüleri’nin kapanması üzerinde duruyor ama EÄŸitim Enstitüleri’nden bahseden yok. Cumhuriyet’in baÅŸlarındaki nitelikli teknik öğretmen yetiÅŸtirme süreci ise çoktan kesildi.

AZ AMA NÄ°TELÄ°KLÄ° 
Sayısız imam hatip okulları bu dal için lazım olan Arapça, Farsça ve Batı dilini verecek durumda değil....

YAZININ TAMAMI İÇİN HÜRRİYET

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.